Sümbül Ebrusu

Sümbül Ebrusu

24 Mayıs 2014 Cumartesi

Pof. Dr. Mustafa Öztürk Söyleşiler Polemikler imzalı kitap ve değerlendirme

Adana Çukurova ilahiyatın renkli ve tanınmış simalarından bir isim, Mustafa Öztürk Hoca. Alanı tefsir olmasına rağmen, birkaç yıldır yüzüne başta tv'ler olmak üzere sempozyum konferans vb nedeniyle çok sık rastlamaktayız. 

Mustafa Hocayı tanımama rağmen yakın zaman kadar hiç bir eserini elime alıp okumuşluğum vaki değildi. Taa ki Ankarada doktora yapan Ayşe Ablamın, hocanın özellikle son kitabı olan Söyleşiler ve Polemikler kitabını tavsiyesi ve biraz da hocayı daha yakından tanıma merakı beni hocayla tanışıklığa itti.
Hocanın kitabını aldıktan sadece 1 hafta sonra hoca ile yüz yüze tanışıklık ve kitabını imzalatmak da benim için ilaveten bir kazanç olmuştu. 

Esere gelirsek, Hoca başlıkta ayırdığı gibi iki kısıma bölmüş. 1. kısım tefsir üzerine hocanın ilmi düzeyde ve genel bakışını yansıtan söyleşilerden oluşmaktadır.
2. kısım ise hocanın güncel gündeme dair yazı ve denemelerinden müteşekkil durmaktadır.



İlk kısımda eserden aklımda en çok kalan, hocanın Kuran'ı anlamak nedir ve ve ne olmalı sorusuna verdiği cevap olmuştur.
Bu konuda hoca ön sözde şöyle değinmektedir: "Kuran'ı anlamak! Eğer anlamaktan maksat iyi bir müslüman, erdemli bir insan olmaksa, Kuran'da bugüne kadar anlaşılmayan veya halihazırda izaha muhtaç olan tek bir ayet bile yoktur. Dolayısıyla Kuran'ı anlamak için sürekli olarak meal, tefsir okuma ihtiyacı da yoktur."
dedikten bir kaç satır sonra da şöyle devam etmektedir;
"asıl gayemiz ve niyetimiz iyi bir Müslüman, fazilet sahibi bir şahsiyet olmaksa şayet, bu gaye ve niyeti gerçekleştirme noktasında Kuran'ı anlamak ya da bugüne kadar anlayamamış olmak gibi bir problemimiz yoktur. Zira Kuran bizden önceki Müslüman nesiller tarafından yeterince anlaşılıp açıklanmış, hatta Kuran'dan ne anlamamız ve almamız gerektiği bazı klasik metinlerde öz ve özet olarak sıralanmıştır."
daha da devamında;
"Kuran'ı anlamak adına Müslümanlığı yeniden keşfetmeye girişmek nafile bir iştir" dedikten sonra tefsir ve meal okuyucusuna ufak bir tavsiye de bulunmaktadır.
Bu noktada ihl mezunu ve bir ara ilahiyat kapısından geçmiş şahsım adına hayatımda sadece 3 defa meal bitirdiğimi ve hiç bir tefsiri neredeyse okumadığımı varsayarsak şahsım adıma ibretlik bir çok nokta mevcuttur,
zaten mustafa hocada ilerleyen satırlarda menim minvalimdeki insanlara bayağı giydirmeler de bulunmuş, bunların bir kısmını "büyüğümüzdür ne diyek" diyerek sineye çeksem de... kolay olmadı...

"Biz Müslümanlar, en ilkeli ahlak hocamız olan vicdanımızın sesine kulak vermedikçe, neye nasıl inanırsak inanalım, hangi inancı Kuran'ın hakemliğine arz edip sahih ve sağlıklı bir kalıba sokarsak sokalım, adam olma yolunda bir arpa boyu mesafe almamız pek mümkün değildir. Bu sebeple de adamlık yolunda sahih bir niyet ve sağlam bir azim bulunmadıkça, sonsuza dek Kuran, meal, tefsir okunsa da hemen hiç bir işe yaramaz, onca okuma hiç bir yaraya merhem olmaz."

Ön sözün girişinden sonra hoca en çok Türkiye'de ki meal furyasını eleştirmiş hele son 10-15 yılda "her cemaatin kendine ait bir meali olmalı" düşüncesine ise bayağı sinirlendiğini yazılarında ki öfkeli kelimelerden anlamaktayız.


Hocanın meal nedir sorusuna verdiği cevapta kafamda bugüne kadar en azından benim kafamda oluşan klasik meal açıklamasından bayağı uzak düşmüştür. Merak edenlerin kitabın 18-19 sayfalarına bakmalarını önermekteyim.
Özellikle "her meal bir tefsirdir" sözü bana hayli cesur bir yorum gibi geldi.
gerçi bu noktada söz söyleyecek bir hakkım olduğunu düşünmüyorum, çünkü hiç ilgilenmek gibi bir derdimin ve meşgalemin bugüne kadar olmadığı bir noktadayız.
Hocanın laf çakmakta ki ustalığının nasibin de sırada ve gayet haklı olarak arapça bilmeyen öğrenciler ve bu sorunusalın oluşmasına katkı sunanlar yatmakadır.

Hocaya sık sorulduğunu düşündüğümüz "Bir Müslümanın Kuran'la ilişkisi nasıl olmalıdır" sorusuna ise; "Mümin Kuran ile etle tırnak gibi olmalıdır. Bu şekilde bir oluş, akılla, bilgiyle değil ancak hissetmek ve sevgiyle olur" ayrıca " Kuran'ın bir tenezzülatı ilahiyye, yani yüceler yücesi Allah'ın onca süfliliğimize rağmen bize tenezzül buyurması bizi muhattap almasıdır" lafı ise verilen bu nimeti nasıl idrak etmemizle alakalı bir cevap olarak şahsen hafızamda ve kitabın üzerinde not edilmiştir.

Hoca hem yapı itibariyle hemde şartlar gereği bayağı sivri dilli oluca kitapta ki eleştirilerin ardı arkası kesilmiyor gibi gözükse de ki; çoğunda hocanın niyetinin haklı sahih olduğuna ve eleştirilerde de Müslümanca bir zihin ürünü olduğu için saygı duyuyorum ve haklı olduğu noktanın bayağı çok olduğunu aklımdan çıkarmıyorum.
Bu sivri eleştirilerden birisi de "salt meal okuyan" kişilere karşı takındığı sert tavırdır, benimde hoşuma gitmedi değil bu cevaplar. "Osmanlı 6 asır meal okumamış (gerçi sadece bu noktaya katılmıyorum) ama özellikle II. Meşrutiyet'ten sonra bugüne kadar 200'ün üzerinde meal piyasaya sürüldüğü halde ve ümmetin bu son asırda meal okuma noktasında zirvede olmasına rağmen daha iyi bir Müslümanlık yaşamadığı" cevabı beni bir hayli düşündürtmüştür!

Fikriyat olarak benim aralarında çok samimi arkadaşlarımda olsa felaket gıcık kaptığım ve biraz da antipatik gelen bir kesim var, "Kuran bize yeter" diyen kimselere karşı Mustafa Hocanın'da gıcık kaptığını görmek gururumu okşamadı değil.
Mustafa Öztürk Hoca bu güruhu en basit ifadeyle cahillikle adlandırmakta ve Hz. Peygamber'in beyanları ve gündelik hayattaki uygulamalarını göz ardı eden bu gurubu çok fazla muhattap dahi kabul etmemektedir.
Eserde "Günümüzde düpedüz cahillikle 'Kuran bize yeter' diyenler iyi bilmelidirler ki, Kuran'ın Kuran olduğunu bile Hz Peygamber'in beyan ve tebliğine borçluyuz. Hele Kuran ifadelerinin teevvülü(hayat pratiğinde ki karşılığı ve uygulaması)  söz konusu olduğunda, Hz Peygamber ve onun rehberliğinde yaşanan ilk Müslümanlık tecrübesini bilmeye mecburuz. Müslümanlığımızın tamamiyle bu tecrübeden menkul olduğu ve yaşayan sünnet yoluyla bize ulaştığı dikkate alındığında, Hz Peygamber ve ilk nesil Müslümanlara sonsuz şükran borçluyuzdur." 

Hocanın kitabın ilerleyen kısımlarında kendi hayatından verdiği örnekler ise gayet çarpıcıydı. Her islamcı babanın çocuğuna verdiği zorunlu derslere ilaveten mustafa hocanın babasından elmalı tefsiri dinlemesi nasıl bir ruh hali getireceği, imam hatip hayatını neredeyse hiç bir kitap okumadan geçiren bir genç portresi vb gibi örneklerden sonra, bugününü o günleri telafi etmek için sarf ettiği gayretler ve çalışma azmi takdire şayandır.
Mustafa Hocadan bir genç olarak ne kadar ibret çıkarabilirim bilemiyorum ama hocamızı büyük bir teveccühle takdir etmekten kendimi alamıyorum.
Hocanın kendi hayatında akisler verdiği sırada bir söz resmen hafızama nakşedilmiş, buraya yazmasam olmazdı: sanırım benzer özlemler her ihtiyar delikanlıda mevcut
"çocukluk fani dünyanın cennetidir." 

Hocanın hayatından giderken kendi kendini tanımlaması da hoşuma gitti.
"Ben bugüne kadar kendi çapımda adam olmaya yaptığım işi doğru düzgün yapma gayretiyle yaşamaya çalıştım. Bundan böyle de işbu minvalde yaşamak ve aynı zamanda sıradan insan olmanın bahşettiği özgürlük nimetiyle kalan ömrümü tamamlamak istiyorum"

Hocanın sivri dilli olduğunu bayağı vurgulamıştık, birde kendi dilinden ne söylemiş ona bakalım

Hocanın hayat felsefesine bir örnek

Hocanın ilginç bir tespiti de hem kendi üzerinden hemde toplum nazarında olmuş

Hocanın başka ilgimi çeken yorumu ise Kuran'ı Kerim'in belagati noktasında yaptığı tevil ise kafamda farklı fikirler doğurmadı değil,

Mustafa Hocanın Kuran'ı Kerim de efsir çalışması yapılırken Hadis ve sünnet'ten ayrı yorumlanmasını doğru bulmamaktadır.

Kuran'ı Kerim Ne için Vardır sorusuna bir yanıt

Kuran ahkamının zaman ve zemine göre yeniden ele alınıp değerlendirilebilir olup olmadığı ve de ictihat mevzuu noktasıda Mustafa Hocanın değindiği konulardan gözükmektedir.

Kitap içerisinden son paylaşacağım konu ise modernistlik üzerine;
Mustafa Hocayı tanıdıktan sonra ilk dikkati çeken şeylerden birisi hocanın oldukça modernist olduğu yönünde ki iddialardı. Kitapta ise modern yaklaşımlarla kuran yaklaşmaya çalışanlara yönelik hocanın ciddi eleştirilerini görünce gülümsemedim değil,
sanırım toplum yapımızla alakalı insanları rahat yargılayabiliyoruz.


Son söze gelirsek eğer kiabı okumaktan bayağı keyif aldım, her ne kadar kitabı 4 farklı seferde oturup okusam da ben keyif aldım, kafamda hoca bayağı kafa karıştırıcı nokta bıraktı, yavaş yavaş onlar üzerine düşünmem gerekir diye şimdiden düşünüyorum..

Eserdeki polemikler kısmına hiç girmedim, adı üzerinde polemik, ama hoca'ya katılmadığımı ileteceğim mevzuların başında Üstad Bediüzzaman Said Nursi ile alakalı kısımlar gelecek. Ben şahsen ilahiyat camiasının risalei nur'u ilmi gözle tekrar okuması taraftarıyım, bu eserlerin benim ruhuma verdiği lezzetin kat be kat fazlasını bulabileceklerini düşünüyorum.

vesselam..

Bu da bir kitap alana ikinci indirimli kampanyasında(yok böyle bir şey parayı verince alıyorsunuz) gelen ve hocaya imzalattığım bir diğer eserin yeşillik katsın diye paylaşıyorum..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder