savunduğumuz fikirlerimizin birçoğu uyuşmasada , Yiğit hakkını yememek lazım. Sevilay hanım medyada ki iki yüzlülük ve menfaat peşinde koşan insanları geçmişleriyle yüzleşmeye çağırıyor...
18 yıl önce neden suskundunuz?
Yıl 1993. İktidarda, Başbakanı Tansu Çiller olan DYPSHP koalisyonu var. RahmetliErdal İnönü de yardımcısı. Ortalık toz duman. Derin devletin maşaları memlekette hemen her gün bir yargısız infaz gerçekleştiriyor. Üniversiteli gençler de bu yargısız infazlardan payına düşeni fazlasıyla alıyor.
Aralarında benim de olduğum bir grup devrimci- demokrat üniversiteli de, SHP'nin gençlik kollarında örgütlü mücadele vermeye çalışıyor. Dönem iktidarının bütün apolitikleştirme, lümpenleştirme politikalarına karşı ısrarla direniyoruz yani. Her okul çıkışı toplanıyoruz SHP'nin Avcılar'daki ilçe binasında! Tartışıyoruz... Konuşuyoruz... Arada bir de ilçe toplantılarına katılıp, ağabeylerimize, ablalarımıza, "Ben de varım! Ve bir bireyim! Beni de dinleyeceksiniz!" diyoruz!
Aramızda bir de Uğur Yaşar Kılıç adlı bir genç var. İstanbul Üniversitesi'nin Avcılar kampusundaki Veterinerlik Fakültesi'nin birinci sınıfında okuyor. 19 yaşında henüz. Biraz işi bilenler öylelerine, "Çaylak!" derdi. Öyleydi de nitekim. Uğur, demokratlığı, devrimciliği öğrenmeye, yaşamına katmaya çalışan hevesli bir gençti sadece.
İşte o genç arkadaşımız, "Çaylak!" arkadaşımız 30 Nisan 1993'te kendisi gibi henüz devrimci olmayan, ancak olmaya gayret eden Edebiyat Fakültesi öğrencisiŞengül Yıldıran'la beraber İstanbul polisi tarafından katledildi.
Tek suçları ertesi günü kutlanacak 1 Mayıs mitingi için pankart hazırlamaktı! Polis sorgusuz sualsiz bastı o evi! Ve sorgusuz sualsiz taradı! Uğur ve Şengül oracıkta can verdi. İnfaz edildikleri evde silah bulunamadı. Bomba da yoktu. Tüfek de! Buldukları tek şey yazıları yarım kalmış birkaç pankarttan başka bir şey değildi!
Tek suçları ertesi günü kutlanacak 1 Mayıs mitingi için pankart hazırlamaktı! Polis sorgusuz sualsiz bastı o evi! Ve sorgusuz sualsiz taradı! Uğur ve Şengül oracıkta can verdi. İnfaz edildikleri evde silah bulunamadı. Bomba da yoktu. Tüfek de! Buldukları tek şey yazıları yarım kalmış birkaç pankarttan başka bir şey değildi!
Ertesi günü gazeteler şöyle yazdı: "Polis Moda'daki bir evi bastı. Çok sayıda mühimmat ele geçirildi. Polise direnen, ateş açan İstanbul Üniversiteli iki öğrenci ölü olarak ele geçirildi!" Peki o masum iki genç insanı terörist diyerek sütunlarında yaftalayan gazetelerin köşelerini tutan, o gazetelerin yayın politikalarına yön verenler kimlerdi o günlerde?
Mesela Ertuğrul Özkök ne yapıyordu? Söyleyeyim. Hürriyet'in kaptan koltuğunda oturuyordu o zamanlar. Melih AşıkMilliyet'in yazarıydı yine. Hasan Pulur'lar, Özdil'ler, Bekir Coşkun'lar, Emin Çölaşan'lar, Hıncal Uluç'lar filan hepsi sahadaydı yani bugün olduğu gibi.
Hiç unutmam. Bir keresinde Uğur ve Şengül'ün yargısızca katlini protesto etmek, haykırmak, eylem yapmak için üyesi olduğumuz SHP'nin İstanbul il binasını işgal etmiştik. 100 kadar öğrenciydik. Kuşlama yapmış, kocaman bir pankartı binadan aşağı sallandırmıştık. İşçiler gelmişti sendikadan bizleri desteklemeye. Hem de yüzlerce. Analarımız babalarımız perişan olmuştu korkudan. Allah yattığı yerde huzur vermesin Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ, İl BaşkanıYüksel Çengel'in bilgisi dahilinde binaya dalmış, bizi götürmeye kalkmıştı şubeye. Ancak bir tesadüf işte o gece The Marmara'da yemekte olan Kültür Bakanı Mustafa Kul olayı duyup, devreye girmişti. Ve sağ olsun bizi Kocadağ'ın elinden kurtarmıştı.
O gün bütün gazetelerin muhabirleri oradaydı. Çoğu da arkadaşımızdı zira. Haberlerini, fotoğraflarını son sürat yetiştirdiler gazetelerine. Ama ertesi günü tek bir cümle görememiştik Hürriyet'te, SABAH'ta, Milliyet'te ya da diğerlerinde!
Demiştim ya daha önce de. Bugünün öğrencileri çok şanslı. Hiç değilse onların arkasında duran bir medya var. Buna asla itirazım yok ama bugünün gençlerini hükümete, polise karşı cansiperane şekilde savunan bazı eski kalemlere de şu soruyu sorma hakkım var!
Demiştim ya daha önce de. Bugünün öğrencileri çok şanslı. Hiç değilse onların arkasında duran bir medya var. Buna asla itirazım yok ama bugünün gençlerini hükümete, polise karşı cansiperane şekilde savunan bazı eski kalemlere de şu soruyu sorma hakkım var!
"Çok değil. 18 yıl önce. Biz dayak yerken, polis bizleri yerde sürükleyip bazılarımızı işkencehanelerine götürürken, masum gençler sadece devrimci- demokrat bir duruş sergiledikleri için göz göre göre katledilirken siz neredeydiniz? Neden bizlere de sahip çıkmadınız? Neden o dönem sesimizi sesiniz yapmadınız? Neden 'gençlik muhalefettir. Bırakın bağırsınlar. Bırakın konuşsunlar!' demediniz? Neden Uğurlar ölmez... Şengüller ölmez yürüyüşlerimizi sayfalarınıza taşımadınız? Söyleyin ha neden?"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder